images_6_3 images1_3_5 indir_4_3

Sevgili Dost,

Bu iki kelime ile başlıyorum mektubuma. Çünkü bu iki kelimeden her biri gücünü diğerinden alıyor. Sevgili olunmadan dost, dost olunmadan sevgili olunmuyor. Dost insanın bir ikinci kendisidir.

Sevgili Dost,

Herkesin seviyormuş gibi yaptığı ancak sevginin ne olduğunu pek az kimsenin bildiği bir zamanda yaşıyoruz. Belkide bütün zamanlar böyleydi. İmam Şafii’ye “O kadar insanla dostluk kurdum ki, ellerim dolu sanıyordum. Başıma bir bela geldiğinde, kimseye acımayan zamandan şiddetliydi dostlarımın ihaneti” dedirten hangi duygularsa ondan yüzyıllar önce yaşayan Hesiedos’a “sevme beni sözlerle şuurlu ol, hem de duy içinden. Seversen beni eğer, samimi olmalı duygun, ya sev ta içten, ya tamamen bırak” dedirten aynı duygulardı.

Sevgili Dost,

Sevginin sözden fiile geçmesi midir yoksa dostluk? Gerçek sevgi, bir insanın “ben” sınırlarını aşıp, bir başka insanın hayatından da sorumlu olduğunu düşünmesi midir? “Birbirini sevenler, birbirlerine duydukları sevgi nisbetinde diğerinin iyiliğini isterler” diyen Aristo’dan, “sevmek sevilen kişinin en iyi taraflarını desteklemek, keşfetmek ve teşvik etmektir” diyen Alain’e kadar birçok filozofun sevgiyi, sevilenin gelişiminde duyulan haz olarak algılaması bize yardımcı olabilir mi?

Sevgili Dost,

Aristo’nun tabiriyle “birbirine hoş ve faydalı görünmedikleri gün birbirlerini artık sevmeyen” dostlarla ne işimiz var bizim.

Bizim, Peygamber Efendimizi (SAV) ısırmasın diye ayağını yılan deliğinin üstüne kapatan Ebu Bekirimiz, suikasti haber alınca peygamberin yatağına yatan Alimiz var. Son yudum suyu birbirine gönderip susuz şehit olan Sahabelerimiz var.

Bizim “iman etmedikçe Cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız”, “sizden biriniz kendiniz için sevdiğini müslüman kardeşi için de sevmedikçe gerçek mümin olamaz”, “size aranızdaki sevgiyi artıracak birşey söyleyim mi, selamlaşınız”, “hediyeleşinki aranızdaki sevgi artsın” diyen bir Peygamberimiz var. “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” diyen Yunusumuz, düşmanın attığı taştan değil dostun attığı gülden incinen Hallac-ı mansurumuz var.

Sevgili Dost,

Dostluk gündüz görünmez; o ateşböceği gibi yalnız ve geceleyin parlar.