1-“Var Olmak”

“Dünyamıza hakikatin değil, iştihalarımızın gözü ile görüyoruz. Bu zavallı dünya herkes için başka dünyadır. Karınca için büyük, güneşe göre küçüktür. Bahtiyarlar için güzel, bedbahtlar için kötüdür. Bir tüccar çok kazanmayı muvaffakiyet ve fazilet  sayabilir, fukaranın gözünde ise bu istek, kötü bir iştihadır. ”

“İhtirasların hepsi hakikatlerden uzaklaştırıcıdır.”

“Bilmek seyretmek değildir, bir sırrı çözmektir. ”

“Merhametin olmadığı yerde insan yoktur.”

“Zulmü yaratan, sevgisizliktir. Sevmeyen insan, her zaman canavarlığını yapabilen zalim bir varlıktır.  ”

“Yeryüzünün gerçek fatihleri kalpleri kazananlardır. ”

“Oscar Wilde’ın şu sözü herkes için, her zaman yerindedir: ” Alemin bana yaptığı ne kadar müthiş olursa olsun, benim bana yaptığım daha müthiştir. ”

“Hür vatandaş yetiştirmek isteyen, nesilleri sürü haline getirmekten korksun. Her sürü esir sürüsüdür. Ancak fert halinde hür olabiliyoruz. …”

“Hiç kalbi kırılmadan ölen varsa yazık ona, o hiç yaşamamış demektir.  ”  …

“Bize dünyayı zindan yapan düşman değil , dostlarımızdır. Ne garip cilve ! ”

Iztırabın Mânası

“Musset’nin dediği gibi “insan bir çıraktır, ıztırap onun üstadıdır ve hiç- kimse ıztırap çekmedikçe kendini tanıyamaz.” Böylece ıztırap- ta, bir ölümle bir doğum aynı anda, aynı ruhta birleşiyorlar. Kolay bir ölümle çok ağır bir doğum.

İnsanlığın büyük haraketlerini yaratan ıztıraptır. Dinler ve sanatlar, tarihin kaydettiği parlak medeniyetler ıztırabın şaheser­leridir. Peygamberler ümmetlerinin ıztırabını yüklenerek kurtuluş vadini Allah’tan getiren büyük muztariplerdir. Büyük sanatkârlar da dünyamızın bahtiyarları değillerdir. Yunus’tan Akif e, Fuzu­lî’den Dostoyevski’ye kadar bu insanüstü kafilenin sahip olduğu büyük ve âdeta İlâhî imtiyaz, onların büyük ıztıraplarıdır. Iztırap, hepsinin yaratıcılıklarının dokunulmaz berâtıdır sanki.

Birçokları, kendilerine İlâhî lütuf olan ıztırabı değerlendir­meyip varlıklarından iterek kendisine el uzattıkları fâni hazlarla zehirlendiler. Geçici tatminler onları boğdu, yine de onlar kendi katillerini kendilerinde arayacak yerde dışarıda aradılar. Mutlaktan ve sonsuzluktan yüz çevirmek için cemiyetin süsleyerek insanlar arasında yaşattığı izafi ve itibarî değerlere bağlandılar. Bu yüzden hayadan içten zehirlenmeyi andıran sürekli ve içsel bir vicdan aza­bından ileri gitmedi. En sevdiği hasretine kavuşunca onunla sarılıp kucaklaşır gibi ıztıraplarına sarınarak onu kutsallaştırabilenler, ebe­dî hayatlanna dünyada iken başlamış olanlardır. Bu yolda yürüyen­lerden Yunus din velisi, Fuzulî aşkın kahramanı, Namık Kemâl ve Mehmet Âkif millet velisi oldular.

Iztıraptan kaçarak hayatının her halinde hazza koşmak isteyen halk bile onlara hayrandır. Çünkü, farkında olsun olmasın, insanın asıl mayası ıztıraptır. Iztırap, tel­kinini mutlaka damarlarımıza aktaran ahlâk hocamızdır. Gerçekte insan ruhunu en fazla katılaştıran ve zehirleyen hırslarla hasetlerin harabettiklerî kalbi, ıztıraptan başka ne tedavi edebilir? Geçirilen bir hayatın paylaşılmış acılarına dayanmayan dostluk, çürük ve temelsiz olduğu gibi, ıztırapsız yapılan dua şarlatanlıktır. Iztırap, harisiz, sözsüz, sessiz konuşabilen kalbin dilidir. Onun diliyle, canlılarla, cansız varlıklarla, mazi ve mekân ile, sonsuzlukla konu­şabilenler vardır ve onun belâgati bizim zâhir dilimizi sonsuz bir şekilde geçmektedir. Iztırap, kabul olunan içsel dualarımızın dili­dir; bütün gerçek ibadetlerin üslûbudur. İnsanı insan yapan kah­ramanca karşılanmış ızdıraplardır. Iztırap insanı, yaratıkların son halkasında ilahi varlığın eşiğine ulaştırarak belki bir gün bu kapıyı da açtırcak olan kutsal kuvvettir.

Yalan

Yalanın sebepleri çoktur. Hepsi de zaaflarımızdan doğmadır. Kuvvetli adam, sağlam ruh sahibi insan yalan söylemez. Yalan söyleyen adam hastadır; sebepsiz yalan söyleyenler psikopatlardır. Onlar yalanı yalan olduğu için severler, kullanırlar ve hazırladıkları yalanın yalan olmadığına kendilerini de inandırmak isterler. Başka­larını ve kendilerini yine kendi uydurdukları yalanın doğruluğuna inandırdıkları nisbette ruhları tatmin bulur, ancak böylelikle yaşayabilirler.

Çocuklar

Biz günahkarız;meyvası nur olacak ruh tarlasını harabe yaptık.Biz çocuklarımıza zulmettik;ezel bezminde yaşanan hayatın rüyasını yeryüzüne indiren yavrularımızın getirdiği ilahi emanete değer vermedik.Onu kendi rüyasının aleminde elinden tutup adım adım yürüterek hakikatın mihrabına ulaştıracaktık.Çocuk dediğimiz melek varlıkta samimiyet,sevgi,ümit,bunların hepsi vardı.Biz onun ruhundaki bu ilahi tohumları,Cennet kapılarını aydınlatacak olan nurları inkişaf ettirecekken,onu kendi dünyasından çekip ayırdık.Kendi zevk,menfaat,riya ve zulüm zindanımıza soktuk.Ondaki ruh cevherinin daldığı rüya içindeki Allah’a götürücü olgunlaşmayı yalanladık.Yerine kaba maddenin dürtmeleriyle kımıldanan kirli iskeletin bütün isteklerini doldurduk.’’