Hayatı
Asıl adı Osman Zeki Yüksel’dir. Mayıs 1917’de Akseki’de doğar. Eğitim hayatının ilk yıllarını burada tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesine girer. Buradaki öğrenciliği sırasında, karıştığı bir olay dolayısıyla Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş ile birlikte bir süre hapis yatar. Hapisten sonra aynı fakülteye devam etmek için yaptığı başvuru reddedilince dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’e “yüksek makamın alçak vekiline” diye başlayan o meşhur yazısını yazar ve yeniden hapse girer.
1965’de Adalet Partisi’nde bir dönem maceralı bir şekilde Antalya milletvekilliği yapar. Akrabası sayılan İsmet Hanım ile evlenir bu süreçte. Bir erkek çocukları olur. Fakat 2 yaşında iken vefat eder. “Bu dünyada iki İsmet’ten çok çektim, biri siyasi anlamda bize kan kusturan İsmet İnönü, diğeri eşim İsmet” diyerek latife yapar. Devrine eserleri ve çalışmalarıyla yön verir ve etkisi halen sürmektedir. Hayatı hep mücadele ile geçer, kimseden ve hiçbir şeyden korkmaz.
Tek sayı çıkarabildiği Bağrıyanık isimli mizah dergisi yasak yayın kapsamına alınarak yasaklanır. Ardından 33 sayı çıkacak olan meşhur Serdengeçti Mecmuası’nı yayımlar. Her bir sayısı binlerce basılır, fazlaca talep görür, ciddi tesir bırakır. Neredeyse her yazısı için ayrı bir dava açılır. Çünkü Serdengeçti lafını hiç esirgemez. Bir defasında dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel için, “evet, ağzının sağ yanıyla Kur’an okuyan, sol yanıyla kızıl ıslıklar çalan bakan sensin” demiştir. Milletvekilliği sırasında kravat takmaması ile meşhurdur. Uyarı cezası alır, uyarıları dikkate almayınca genel kurula girişi yasaklanır. Bu kez beline bağladığı kravat ile içeri girer. Yakasına takması gerektiğini söyleyenlere ise “kanunda nereye takılacağı belli değil, istediğim gibi takarım” der.
Bir yazısında şöyle diyecektir: “Çünkü bizim davamız, Allah davası, millet davası, vatan davasıdır. Bu mukaddes dava karşısında biz, nefsimizi sildik, kendimizi bildik… Sinmedik, yılmadık, ölmedik. Çünkü O’na güveniyoruz. Hiç ölmeyene, hiç solmayana, eşi nazir olmayana gönül verdik… Kim ne derse desin, önümüze hangi engel çıkarsa çıksın, bu ateş sönmeyecek, bu dava ölmeyecek, Serdengeçti yolundan dönmeyecek.” Hapishaneye ‘evim’ diyen bir adamdan bahsediyoruz. Serdengeçti’nin avukatlığını yapan ve dava arkadaşı olan Süleyman Arif Emre (daha sonraları Milli Görüş partilerinde yer alacaktır) şöyle diyor: Osman, yazdığın yazıları neşredilmeden önce bana göster, göster ki zararsız hale getirerek yazalım da başın belaya girmesin, derdim. Ne mümkün, özellikle benden, namahremden kaçınır gibi yazdıklarını gizlerdi. Ben ancak mahkemeden açılan dava için celpname veya tutuklama müzekkeresi geldikten sonra işe vâkıf olabilirdim.
(http://gencdergisi.com/7094-kravatsiz-vekil-osman-yuksel-serdengecti.html (30.08.2016).
Biz “Tanrıdağı” kadar Türk,
“Hıradağı” kadar Müslümanız!..
Gülünç Hakikatler
Nükteleri
Necip Fazıl, Serdengeçti ve Nazım ayni koğuştadır N.Fazıl dertlidir bir ora bir bura volta atar sigara üstüne sigara yakar durur, Serdengeçti gayet neşeli ve Nazım ise tuttuğuna komünizmi anlatır durur. Bir gün yine Nazım birine komünizmi anlatırken, Serdengeçti yanına yaklaşır derki:
—Üstat bu komünizm nedir? Nazım kendinden gayet emin derki;
—Elini sol cebime at… Bizimkisi hemen atar Nazım der
—Ne buldun
—İki 25 kuruş der
Nazım der birini al Serdengeçti alır. Nazım, gururla
—İste komünizm bu der.
Bizimkisi alışır her gün elini Nazım’ın cebine atar ne çıkarsa yarısını alır. Bir gün Nazım’a 50 lira gelir bizimkisi sormadan hemen elini Nazım’ın cebine atar ve yarısını almak ister. Nazım hemen müdahale eder.
—Hop hop ne oluyor der.
Serdengeçti: Üstat yarısı benim değimliydi der.
Nazım: O kadar da uzun boylu değil der Serdengeçti orada taşı gediğine kor:
—İste! Komünizm dedikleri 25 kuruşluk bir şeymiş…
***
Yazmış olduğu “Ayasofya”. isimli şiiri yüzünden tutuklanarak Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan Osman Yüksel Serdengeçtinin kendini müdafaa ederken:
“Müddei umumi(savcı) tepeden verilen emirlere göre hareket ediyor. Ayasofya’nın tekrar cami haline getirilmesinde benim ne gibi hususi maksadım ve menfaatim olabilir? Ayasofya’yı kiraya mı vereceğim, yoksa imamı mı olacağım? Beni bu yazıdan dolayı Türk savcıları değil, Yunan savcıları itham etsin. Böyle bir yazıyı yazdığımdan dolayı kendimi müdafaa etmekten utanıyorum .” diye hayıflanarak cevap vermiştir.
***