Yolculuğa çıkmadan önce gideceğiniz yerle ilgili internetten bilgi toplamanın (hava şartları, gezilecek yerler, namaz vakitleri, yemek yenebilecek yerler… vs) en önemli işiniz olduğunu söylemeliyim. Bunu yapmanız sizi çok rahatlatacaktır. Yanınıza terlik, poğaça ve ayrılamadığınız eşyalarınızı almanız tavsiye olunur.
Polonyalılar, Türkiye’yi ve Türkleri çok seviyorlar. Havaalanında tanıştığımız polonyalı ailenin çocukları üzerinde ayyıldızlı bayrağımızı ve Atatürk baskılı tişörtleri görünce çok şaşırdım. İnşallah oraya gidenlerimiz kısa sürede bu olumlu bakışı kirletmezler ve bu kredi ile İslam güzelce tanıtılabilir. Türkiye’nin ekonomisinin hızlı bir şekilde ilerlemesi ve gençlerin hükümete karşı eylemlerinin sebepleri burada merak ediliyor. Geçen yıl Moskova’da gezi eylemleri, bu yıl burada “Soma faciası”nın doğal olarak nitelenmesi, ülkemizin yurtdışındaki imajına darbe vuran hadiselerdi. Zannedersem ülkemizin üstünde kara bulutlar hiç eksik olmuyor.
Wroclaw’a Münih üzerinden uçakla 1 saate geçmek mümkün. Şehirde euro kullanılmıyor. Avrupa’ya göre ucuz olan ülkenin para birimi zloty. 1 Euro=4.1 zloty, 1 TL=1.45 zloty (21 Mayıs 2014) değerinde. Şehrin taksicileri ile önceden pazarlık yapmanız gerekiyor. Yoksa bizim ülkemizdeki bazı taksiciler gibi turist olduğunuzu anladıklarında “oğlanın nişanını yapmayı” düşünebilirler. Şehirdeki halk ingilizce bilmiyor. Ancak çok üniversite öğrencisi bulunuyor ve onların hepsi İngilizce konuşuyor. Onlarla kolayca anlaşabilirsiniz. Ayrıca Erasmus programı ile buraya gelmiş Türk öğrenciler de var. Biz orada Bilecik üniversitesinden gelen bir öğrenci ve safranbolu belediyesinde çalışan AB projesi ile gelen kişilerle karşılaştık. Şehrin bir çok yerinde belediye tarafından ücretsiz internet imkanı sunuluyor. Bu arada bu uygulamadan çok memnun kaldığımı söylemeliyim. Umarım en kısa zamanda bizim ülkemizde de olur. Şehrin çok büyük hayvanat bahçesi bulunuyor. Oraya ve karşısındaki Japon bahçesine mutlaka gitmelisiniz. Ayrıca Wroclaw üniversitesinin botanik bahçesine giderek tüm sorunlarınızdan kurtulmalısınız. 18:00’de kapanan botanik bahçesinden çıkmak istemeyeceksiniz. Şehir 21:00’den sonra ıssız oluyor. Aileler için sıkıntılı olabilir. Güvenlik problemi olacağını düşünmüyorum ancak sarhoş birisi ilişebilir. Diğer birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi burada da tuvaletlerde temizlik için su bulunmuyor. Bu durum önemli bir sorun. Apteka rusçada olduğu gibi eczane anlamına geliyor. Şehirde herkes trafik kurallarına uyuyor. Yayalar yeşil ışığı bekliyor. Kaldığım müddetçe herhangi bir kazayla karşılaşmadım. İlginçtir Türkiye’ye döndüğümüzde otobüse bindik ve yarım saat geçmemişti ki neredeyse kaza yapıyorduk. Türkiye ile 1 saatlik zaman farkı var (Türkiye’de 13:00 ise Wroclaw 12:00). Marketlerde meyve ve sebzeler burada da sayı ile alınıyor (1 domates, 1/4 karpuz, 3 muz gibi). Poşetler ise ücretli (diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi). Wroclaw çok yeşildi ve çok beğendim.
Eğer helal kaygınız varsa Avrupa’da Almanya hariç yemek konusunda rahat edebileceğiniz yer yok gibi. Burada da yemek problem olabiliyor. Ancak “Sevi Kebab”ın helal ürün sattığı söyleniyor. Burada çalışanlar arasında Türkler bulunuyor. Yemek lezzetleri fena değil. Buraya gelebilirsiniz. Suriyelilerin restoranının yanı sıra “Kebap King” de var. Ancak ben kebap king’i tavsiye etmiyorum. Bununla beraber meyve, sebze, balık ve vejeteryan yemeği (böyle deyince hayvansal hiç birşey kullanmıyorlar) yiyebilirsiniz.
Ülkenin % 90’ının dini inancı koyu Katolik olarak tanımlanmaktadır. Ancak bizim gittiğimiz Üniversite protestan olan Evangelical School of Theology (EST)’di. Üniversite şehri ikiye ayıran nehir üzerindeki adada bulunuyor. Üniversite’deki Dekan 35 yaşındaydı. Rektör de zannedersem 40’lı yaşlardaydı. Akademik olarak Doktora (PhD) yapanlar dekan olabiliyor. Doktora sonrası 20 makale ve 1 kitap ile Associate Professor olunuyormuş. Hepsi bu kadar. Tanıştığımız hocalardan bazıları aynı zamanda papazdı (ruhban sınıfında yer alıyordu. yani hem Yrd. Doç. hem de Baptist papazı gibi). Görüştüğümüz hocalar, “her din mensubunun kurtulacağı” fikrine sahiptiler. Çalışma yaptıkları kilise babaları ve Jonathan Edwards gibi düşünürlerin bu fikirlerinden bahsettiler. Onlara evanjelik inancı sordum…
Üniversite’de konu olarak; cehennem, ahlak ve dinlerarası diyalog derslerine katıldık. Derslerde “size göre Hıristiyanlar cehennemlik mi?, nasıl bir cehennem inancınız var? İslam’ın ahlak anlayışı nedir? ve dinden dönenin (mürtedin) durumunu sordular”
Burada İslam’ın insana verdiği değer, İslam’ın terör dini olmadığı, İslam’ın hoşgörüsünü anlatmaya çok ihtiyaç var. Ne kadar isterdim burada bir müslüman aile olsun da yaşantısıyla İslam’ı onlara anlatsın yani temsil etsin.
Son olarak şunu ilave etmeliyim. İslam’ın sahabe ruhlu yeni yiğitlere ihtiyacı var…