7. yüzyılın başlarında, Mezhic kabilesinin bir kolu olan Beni Haris b. Ka’b (Belharis) kabilesinin yaşadığı Necran bölgesinde kalabalık bir Hıristiyan topluluk bulunuyordu. Bu topluluğun emirliğini ve halk meclisinin başkanlığını, Akib; dini liderlik ve bilginlerinin başını uskuf, ; ticaret ve seyahat işleri başkanlığını ise seyyid ünvanlı kişiler üstlenmekteydi.
İslam tarihinde heyetler yılı (senetü’l-vüfud) olarak meşhur olan 9. hicri yılda (630-631) Necranlı Hıristiyanlar, Peygamber Efendimizin (SAV) bir mektubunun kendilerine ulaşması üzerine heyet halinde Medine’ye geldiler. Peygamberimiz mektubunda onları İslam’a davet ediyor, kabul etmezlerse cizye vereceklerini, onu da kabul etmezlerse kendileriyle savaşılacağını bildiriyordu. Necran Hıristiyanları, bu mektup üzerine ondördü ileri gelenlerinden ve idarecilerinden olmak üzere 60 kişilik bir heyeti medine’ye gönderdiler. heyet, ikindi vakti Medine’ye gelerek Mescid-i Nebevi’ye girdiler. Peygamberimiz ashabı ile henüz ikindi namazını kılmıştı. Bu sırada ibadet vakitleri gelen hıristiyanlar doğuya yönelerek ibadet etmeye hazırlandılar. Bazı sahabeler buna engel olmak istediyse de Peygamberimiz, onların serbest bırakılmalarını ve ibadetlerini yerine getirmelerine izin verilmesini emretti.
Temsilcilerinden Abdulmesih, Ebu Harise b. Alkame ve El-Eyhem heyet adına peygamberimizle konuştular. Peygamberimiz Ebu harise ve Abdulmesih’i İslam’a davet etti. Onlar “Biz senden önce müslüman olduk” diye cevap verdiler. Peygamberimiz: “Yalan söylüyorsunuz. Sizi İslamiyeti kabulden üç şey; domuz eti yemeniz, haç’a tapmanız, ve Tanrı’nın oğlu bulunduğuna inanmanız alıkoymaktadır” dedi. Necranlılar: “O halde İsa’nın babası kim?” diye sordular.
Peygamberimiz bu soruya cevap vermeyip sustu. Bunun üzerine Hz. İsa’nın şahsiyeti ve hıristiyanlık hakkında bilgilerin yer aldığı Al-i İmran Suresi’nin başından itibaren seksenden fazla ayet nazil oldu. Hz. İsa hakkındaki soruya bu surenin 59. ayetinde Hz. İsa’nın babasız dünyaya gelişine Hz. Adem’in yaratılışı örnek gösterilerek cevap verilmekteydi. Peygamberimiz, Al-i İmran suresinin 59-61. yetlerini Necran heyetine okuduktan sonra onları Mübahele (karşılıklı lanetleşmeye) davet ederek “Eğer size söylediklerimi inkar ederseniz, geliniz sizinle mübahele edeceğim” dedi.
Bu minvalde Mübahele dini bir konunun karşılıklı konuşmak suretiyle halledilmesi imkansız hale gelince, meseleyi çözümlemek için her iki tarafın haksız olanın Allah’ın lanetine uğraması için Allah’a dua ve niyazda bulunması anlamına gelmektedir. Mübahale ayetinin meali şöyledir:”Artık sana bu ilim geldikten sonra kim seninle onun hakkında münakaşa etmeye kalkarsa de ki: Geliniz oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım sonra can-u gönülden ibtihal ile dua edelim. Allah’ın lanetinin yalancıların boynuna geçirelim (Al-i İmran, 61)”.
Peygamberimiz yanına Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Ali’yi alarak Necranlıların karşısına çıktı ve onları mübaheleye davet etti. Necranlılar durumu aralarında görüşmek üzere izin istediler ve Hz. Muhammed’in peygamber olduğunu bildiklerinden buna yanaşmadılar. Kendi dinlerinde kalmak istediklerini ve cizye vermeye razı olduklarını bildirdiler. Peygamberimiz bunu kabul etti. Bin tanesi Receb, diğer bini de Safer ayında olmak üzere yılda 2 bin kat elbise vermeleri şartıyla bir anlaşma kaleme alındı. Aralarında mali konularda ihtilafa düştükleri zaman kendilerine hakemlik yapması için Ebu Ubeyde b. Cerrah görevlendirildi.